Alice Harikalar Diyarı’nda yeniden çevriminde güçlü kız imajı baz alınarak Tim Burton tarafından seyircinin karşısına çıkarılıyor. Linda Woolverton’ın çocuk romanından uyarlanan yapım 17 yaşındaki Alice’in sosyeteye tanıtım partisinde beyaz bir tavşanı takip ederek kendini harikalar diyarında bulmasıyla başlıyor. Aslında 10 sene öncesinde de ziyaret ettiği yeri ikinci ziyaretinde hatırlamıyor bile.Harikalar Diyarı’nda Alice’i karşılayanlar arasında Mad Hatter karakterini canlandıran Johnny Depp de mevcut.
Bu yapımda Johnny Depp ve Tim Burton yedinci kez bir araya geliyorlar. Yine Tim Burton’ın ayrılmaz oyuncu ekibinden, aynı zamanda eşi olan Helena Bonham Carter’da Kırmızı Kraliçeyi canlandırıyor. Alice karakterini ise süpriz olarak Mia Wasikowska canlandırıyor
İmkansıza ulaşmanın tek yolu, onun mümkün olduğuna inanmaktır.. Fantastik film deyince ilk akla gelebilecek şekilde sinema tarihinde bir ün yapmış usta yönetmen Tim Burton imzalı bu film her filmi olduğu gibi bu filmiyle de sinemaseverlerin beğenisini kazanmıştır.. Her şey den önce kafasında yarattığı hayal dünyasını perdeye ve seyirciye çok iyi aktardığını düşünmekle beraber türünde favori yönetmenlerimden bir tanesi olma özelliği taşır.. Bir çok filminde çalıştığı artık onun vazgeçilmez oyuncuları olarak gösterebileceğimiz Johnny Depp ve Helena Bonham Carter her zaman olduğu gibi performansları harikaydı. Canınız sıkıldığında açın ve izleyin kesinlikle sıkılmazsınız :) fragman aşağıdaa:))
".....Etrafıma baktığım zaman bir çok yeni yüz görüyorum. Susun! Bu ilk iki kuralı çiğnediğiniz anlamına geliyor. Burada yaşayan en güçlü ve en zeki erkekleri görüyorum, bu potansiyeli görüyorum ve hepsi heba oluyor. Lanet olsun! Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş! Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde! Nefret ettiğimiz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyoruz.
Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. bir amacımız ya da yerimiz yok! Ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı bizim savaşımız fani bir savaş. En büyük buhranımız hayatlarımız.
Televizyonla büyürken milyoner film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık. Ama olmayacağız. Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve o yüzden çok çok kızgınız!..."
Bu repliği bilirsiniz değil mi? İçinde bir çekilme bir katılık barındırması bir yana kült olmuş, ezberlenmiş bir kelimeler topluluğudur okuduğumuz. Öyle ki bahsetmeyesimiz gelir bundan ama içten içe yaymak isteriz ruhumuzu arındıran krallık köleliğini. Aslında ya IKEA yataklarının "kölesi"yiz, ya da 15. katta kutu tabir edilen bir daire sahibiyizdir.
Uykusuzluk "Adsız Borçlular" ya da "Tüberküloz" ile son bulur. "Testis Kanseri" olmamışlık bile olmuşluk kadar ağlatır. Ağlarsınız ve rahatlarsınız. Yalancı olmak işimize gelir.Saflıktır belki de bu ama anlayacak insan mı vardır boşverin 'yalancı olmak işimize gelir' "Bob'un kadın göğsü var"dır ve biz "Tanrınınkiler de böyle olmalı" deriz. Ve bir gün "Herşey mahvolur", "Tümör"ünüz -ya da "Sahtekar"ınız- çıkagelir, uykusuzluk sarar her yanınızı ve asla eski "yalan" olamazsınız. Ve aniden, hatırlamadığınız bir anda, bilmediğiniz bir yerde uyanırsanız "başka biri" olarak uyanabilir misiniz?
'Tek porsiyonluk' nedir bilir misiniz.Uçakları düşünün.Yiyecekleri içecekleri.Sonra bir de hayatı. Tek porsiyonluk hayat.Elinizdeki "ölümcül" bir şeydir ama kaderiniz de yanında promosyondur işte. Kuponsuz ve bedava! Prosedür yüzünden bavulunuzdan, Calvin Klein gömleklerinizden, kötülüğünüzü ve insani sıvılarınızı bastıran parfümlerinizden, diktörtgen bir yaşamdan olursunuz bir anda. "Kutunuz" da yanmıştır en olmadık zamanda. Jeton önce "Sahtekar"ı sonra da "Kader" i arar. Kaderdir bu, bumerang gibi. Kapansa da jetonlu icad, zillenir başınızda ve açarsınız "*69" lanmış kaderi. Önce yeni bir kutunuz, sonra yeni bir terapistiniz olur bir anda "Kader". Adına birşey demezseniz dışarda siz sizsinizdir. Sarı kravatını takan "Salı Günü" gibi sıradansınızdır; ve günler sizi bu yarışta geçtiğinde eski siz ile yeni siz arasındaki yedi fark biter bütün "siz" ler kaynaşır anlaşır. ve işte doğdunuz bile tek yumrukla!
Kan tuz ve zafer kokan sokaklardan bodrum katlarına taştınız; sonra çoğaldınız, ürediniz, her gece bilmediğiniz halde "Sahtekar"la seviştiniz, suya "Sabun"a dokundunuz, kanattınız. Ordunuz oldu, yüzbinleriniz size taptı, "Tarihin Ortanca Çocuk"larına gerçekliği anlattınız, bilmediğiniz suikastler yazdınız. Nasıl mı? Ne demişler: "Yaşasın Kader". Herşey birden sondan başa sardı. Söylecek sözünüz kalmadığında aslında "Kader"in "Siz" olduğunu görüdüğüzde şizofren tavrınız gardını aldığında, "Kader" "Kıyamet Projesi"ni çoktan onaylamıştır. Nitro gliserinli bol köpüklü bir patlama herkese iyi gelir aslında. Arınmak buna benzer. Kurtulup "Kendiniz"e ateş ettiğinizde de sonu zaten yazmışsınız demektir. Siz Tyler Durdan "Kader"in dövüşünü kazandınız.
Bu filmi önce izlemenizi tavsiye ederim ki zira o zaman yazdıklarım anlam bulur. İnanılması güç kurgusu, replikleri ve anlamı ile yönetmen David Fincher sizi unutması zor bir bulmacaya belki de "Kader"inize sürüklüyor.
Takipçilerim aksiyon macera filmlerini sevmediğimi bilir.Bu filme macera yada aksiyon filmi diyebilir miyim o konuda pek emin değilim psikoloji yada dram da diyebilirim çünkü birçok dala girebilir diye düşünüyorum.Tek söyleyebilceğim şu ki belki de hayatınızı değiştirebilcek olan bir filmdir bu.İzleyin ve görün ama izlerken düşünün.Çok şaşıracaksınız..
PS: Oyunculuklar mükemmel >>>Brad Pitt, Edward Norton ,Helena Bonham Carter<<<
Paris’te, Amerika Konsolosluğu’nda çalışan James adlı bir genç, bir Amerikan ajanıyla işbirliği yaparak şehre yapılacak terörist bir saldırıyı önlemek ister.
Ne zaman ki James peşinde oldukları suç örgütünün hedefinde olduğunu keşfeder, kendisi için dönüş olmadığını anlar. Sonraki 48 saat içinde hala hayatta kalabilmesi için, Wax tek umuttur.
Başrollerini JOHN TRAVOLTA ve JONATHAN RHYS MEYERS‘ın üstlendiği non-stop aksiyon komedi tarzı filmin yönetmenliğini Pierre Morel, yapımcılığını ise Virginie Besson-Silla gerçekleştirmiştir.
John Travolta nın ben ölmedm hala burdayım diye bizlere bir hatırlatma yaptığını gördüm resmen.Aksiyon,macera türü filmleri pek fazla izlemem ama Travolta ismini okuyunca izlemeye karar vermiştim.Pişman da olmadım.Kesinlikle filmin nasıl bittiğini anlamayacaksınız oyunculuklar o kadar iyi ki sizi sürükleyip götürecek.Aslında itiraf etmeliyim ki filmin 92 dakika olması beni üzdü.Keşke biraz daha uzun olsaymış dedim :))
Buna rağmen filmde bir şeylerin eksik olduğunu da kabul etmek gerekiyor.Ama eksiklikler Travolta nın rahat tavırlarıyla kapatılmıştı diyebilirim.Jonathan Rhys Meyers da çok başarılı bir oyunculuk sergilemiş.
Hindistan'ın en iyi mühendislik okuluna başlayan öğrencilerin hayatını anlatıyor özet olarak. Sistemin daima yarış üzerine kurulu olduğu, herkesin en iyi olmaya çabaladığı bir okulda sistemi değiştirmeye çalışan bir öğrenci ve onun en yakın 2 arkadaşı. Başlarından geçenler, hayattan aslında ne istedikleri.Ranco karakterinin başrol oynadığı film dram ve komedi türünü en iyi şekilde harmanlayıp bize öğretici bir film olmakta.
idiot hayata bakış açısınızı köklendirecek bir film, etkileyici sarsıcı, eğitim sistemlerine Hindistanın sosyo ekonomik gerçleklerine yaralayıcı bir şekilde parmak basarken kullanılan karakterin derinliği o kadar bizden uzak ki, pek çoğumuzun hayatın oyunlarıyla şekillenen tek tipliliğini, risk almazlığını ve başkalarının hayallerini gerçekleştirme eğilimini çok iyi eleştiriyor, kısacası film bize kalbinin sesini dinle mesajını veriyor. Bir yandan dramıyla iç parçalıyor bir taraftan dramın komedisini yapabiliyor daha ne desem bilemedim o kadar gerçek, o kadar samimi ki etkisinden kurtulmak mümkün değil.Amir Khan ın oyunculuğuna ise ayakta alkışlanmalı demek çok yerinde olur.Oyunculukların her biri pek parlak sayelerinde filmin her bir karesinden samimiyet akıyor.
Müziklere gelince her zaman ki gibi bu filmdede müzikler filmin anlamına anlam katıyor özellikle şu kahramanı aramak için çıkılan yolda çalan ve filmin o karesinin derinliğine derinlik katan behti hawa sa tha woh parçası
Film biraz uzun ama hayatımda izlediğim en iyi filmlerden biri diyebilirim :)) Gerçi Hint filmlerinden de kısa olan yok diyebilirim .Çokçokçok eğlenceli kesinlikle zamanınızı ayırıp izleyin bencee xoxoo :))
Tür:Dram-Komedi
Randle P.McMurphy(Jack Nicholson) ağzı çok iyi laf yapan özgür ruhlu bir mahkumdur.McMurphy deli taklidi yaparak kendisini deli hastanesine naklettirir.Ama gittiği hastanedeki akıl almaz düzen ve yeni arkadaşlarındaki ilaçlara bağlı uyuşukluk onu çok rahatsız eder ve buna dayanamaz ve karşı çıkar.Bir tarafta McMurphy diğer tarafta sinema tarihinin en soğuk ve canavar ruhlu karakterlerinden Hemşire Ratched vardır.Ortada ise koğuştaki herkesin kaderi..
Peki filmin ismi neden "Guguk Kuşu" hiç düşündünüz mü? Kısaca şöyle, "Guguk Kuşları doğum yaptıklarında, Dişi guguk kuşu yumurtalarını ötücü Kuşların yuvasına bırakır onlara bakmak yerine, ötücü kuşlar kendi yuvalarına döndüklerinde Guguk kuşlarını kendi yavruları sanıp onları beslerler, Guguk Kuşları uçmayı öğrendiklerinde ise, kalan diğer Guguk Kuşlarını öldürüp,ötücü kuş anlamadan yuvadan kaçar". Bu aslında filmin isminin ne kadar manidar olduğunun da bir kanıtı değilmidir? Filmi izleyenler hak verecekler bana, filmde ki Guguk Kuşumuz tabi ki RP.McMurphy.. Bir özgürlük hikayesi, bir kurtuluş hikayesi Guguk Kuşu, Bir başkaldırı, bir isyan, düzene karşı çıkma filmi, Jack Nicholson'un bedeninde hayat bulan asi insan, Louise Fletcher'ın bedeninde hayat bulan baskın insan ve diğer "nereye istersen çek ama özgürlüğü çek" kalıbında ki yan karakterleriyle, sürükleyici senaryo ve harika yönetimiyle, Sinema ve Oscar tarihine adını 5 büyük (oscar en iyi 5 ödül) ödülü birden alan 3 filmden birisi olarak yazdırmış bir başyapıt..
İnsanı umuda, özgürlüğe, başkaldırya sürükleyen bir film...ve o unutamadığım replik "but i tried didn't i goddamnit at least i did that" (ama ben denedim, değilmi,Lanet olsun en azından denedim) filmi izleyenler hatırlayacaktır bu unutulmaz repliği....İzlemeyenler ise, kesinlikle izlemeliler.
Filmin konusundan bahsetmeden önce sanatsal açıdan kesinlikle çok iyi bir film aldığı ödüllerden de anladığımız gibi.Verdiği mesajlar ve başrol de ki Audrey Tautou inanılmaz sempatik ve tatlı bir kadın.Rolü üstüne tam olarak oturmuş diyebilirim :))
Konusuna gelirsek buyurun okuyun :)
Amelie bir doktor olan babası tarafından diğer çocuklardan kalp hastalığı olduğu gerekçesiyle uzak yetiştirilen bir çocuktur.Ama babasının tahmini yanlıştır çünkü Amelie nin babasıyla kurduğu nadir fiziksel temaslar onu heyecanlandırdığı için babası onu her muayene ettiğinde kalbi hızlanmaya başlar.
Annesini bir kazada kaybetmesi sonucu Amelie ile babası arasına daha büyük bir mesafe girer.Amelie de bu yalnızlığın ortasında kendini eğlendirebilmek için oldukça ilginç ve derin bir hayalgücü geliştirmiştir.
Amelie 22 yaşındadır ve bir cafe de çalışmaya başlar.Küçük şeylerden zevk alır ve hayal gücünü tamamen serbest bırakmıştır.
Hayatı evinde şans eseri bulduğu bir kutuyla değişir.Bu kutunun sahibi o evin eski sahibidir.Amelie kendisiyle bir anlaşma yapar eğer kutunun sahibini bulursa kendini iyiliğe adayacaktır.
Kutunun sahibini bir sürü zorluktan sonra bulan Amilie herkese gizli gizli yardım etmeye başlar.Bir yandan da kendi yalnızlığını sorgular.Bu sırada kendisi kadar garip olan bir çocukla aralarındaki bağlantıyı görünce onu cezbetmek için elinden geleni yapar.Filmin en güzel sahneleri bence bu kısımlardır :))
2003 ve Fransız yapımı romantik-komedi bir film var karşımızda.:)
Annesi kanser ve ölmek üzere olan Julien ve göçmenliğin zorluğu ile başetmeye çalışan Sophie tesadüfen arkadaş olurlar.Aralarındaki arkadaşlık gitgide güçlenirken oynadıkları cesaret oyunu bu bağı daha da güçlendirmektedir.Ancak cesaret oyunu dedikleri oyun yaşları büyüdükçe daha da zorlaşır ve ciddileşmek zorunda oldukları hayatlarını yoluna koymalarını engeller.Aynı zamanda iki arkadaş arasındaki aşkı tetiklerken bir yandan kavuşmalarına da engel olur.
Filmde küçüklüklerinden başlayıp evliliklerine kadar takip ettiğimiz julien ve sophie nin yaşadığı romantik ve macera dolu anılara boğuluyoruz.İzlerken hem çok güldüren hem hüzünlendiren sahneleri filmin çok başarılı olduğunu bir kere daha kanıtlıyor.
Ben çoğu filmi iki defa seyretmem.Ama bu film 3 defayı bile geçmiş bir film :))
Kısacası delicesine keyifli,çılgınca eğlenceli,sırılsıklam romantik bir film :))
Ufak bir Fransız köyündeki gündelik yaşam, buraya yeni taşınan gizemli bir genç kadın ve kızı sayesinde bir anda değişiverir. Oldukça kasvetli ve monoton günler geçiren kasaba halkı, anne-kızın birlikte açtıkları son derece sevimli çikolata dükkanı sayesinde, farkında olmadıkları bambaşka bir hayatla tanışırlar. Zevkin, eğlencenin, neşenin,umudun ve en önemlisi çikolatanın olduğu bir hayattır bu.Lakin kasabadaki bu değişimden memnun olmayan insanlar da vardır. Bunların en başında, ahlak bekçiliği yaparak kasabada dilediği gibi bir ortam yaratan belediye başkanı gelmektedir. Ama birbirinden lezzetli çikolataların karşısında durmak, o kadar da kolay değildir...
Bu filmi izlediğimde yerimde duramadım o çikolataları gördükçe etrafıma bakındım filmin içerisine giresim geldi :)) romantik komedi tadında duygu dolu ve çok güzel bir film.Başrollerinijuliette binochet ve johhny depp in paylaştığı film de johhny depp her zaman olduğu gibi cool havasından hiç taviz vermemiş ve bi tutam saçıda hep gözünün önündeydi (cry baby de olduğu gibi ) .
Naif,melankolik ve son derece romantik bir film.İnsanın aşık değilse aşık olası,aşıksa sevgilisinin yanına koşası,sevgilisi yanındaysa üstüne atlayası öpüp koklayası.beraber çikolata yiyesi geliyor :D
Ayrıca iddia ediyorum filmi izleyen kızlar johhny depp e erkekler ise juliette binochet e büyülenecekler :D
Filmin fragmanını aşağıdan izleyebilirsiniz.Ayrıca sountrack ı da benim çok hoşuma gitti. İyi seyirler dilerimm:))
Hep film hep film olmaz dedim.Biraz geç keşfettiğim ama keşfettiğim zamandan beri nerdeyse 146633245 defa :))) dinlediğim bir şarkıyı paylaşmak istedim.Keşfetmeme sebep olan tabi ki yine johhny depp di :))
Süper bir klip natalie portman&johhny depp ile güzel bir müzik keyfi :)
Dünya gezegeni terk eden insanlar tarafından unutulduktan sonra,uzun yıllar boyunca yapayalnız yaşayan ve bu süre içinde programlandığı işte (çöp tasnifi) uğraşan robot WALLE günün birinde insanlar tarafından arayıcı olarak gönderilen EVE adlı bir robotla tanışır.Bir süre beraber vakit geçirdikten sonra EVE aradığı şeyi bulur ve kendi gezegenine döner.Ama WALLE bu sırada boş durmaz ve onun peşine takılır.
WALLE izlerken çok içten gülebileceğiniz bir film ve çok derin mizanseller içeriyor.Örneğin WALLE nin bir elmas kutusuna elmastan daha çok değer vermesi dünyanın şuanda ki değer kavramını robotun gözünden yok ediyor.
“Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu…”
Kafka’nın 1912’de yazdığı Dönüşüm adlı anlatısının bu ilk cümlesi, tüm olağandışılığına, dahası şaşırtıcılığına, ürkünçlüğüne karşın, giderek daha da ürkütücü bir olağanlığa bürünecek bir öykünün habercisidir.
Babaya Mektup’ta ve Yargı’da olduğu gibi, burada da oğul ve baba söz konusudur. Ama, Dönüşüm, birçoklarına göre Kafka’nın yabancılaşma duygusunu en güçlü biçimde yansıttığı yapıtıdır aynı zamanda. Bir sabah yatağında bir böcek olarak uyanan Gregor Samsa, bilinci ve istemi dışında gerçekleşen bu dönüşümü bir türlü kabullenemez. Ailesi ve patronu ise, kısa bir şaşkınlığın ardından, onun artık bir böcek olduğunu kabullenirler. Ama böcek olmakla alışageldiği şeylerden koparak yepyeni bir konuma giren Gregor Samsa da, o güne kadar sürdürdüğü yaşama da, çevresindekilere de, bambaşka bir gözle bakacaktır.
Bu kitap beni düşündüren kitaplar arasındadır her zaman.Belki de beni kendime getiren,insan olmanın güzelliğini hatırlatan.. Aynı zamanda çok üzen belki de.. Değişim.. Değişimin en somut anlatılışı belki de.Bir insandan böceğe dönüşmek.Ailenin buna vermiş olduğu tepki.Zamanla yaşanan bıkkınlıklar.Babanın oğluna karşı tavrı.Kabulleniş ve kaybediş.. Çok etkileyici ve cok şey anlatan bir kitap. Tavsiyemdir.:))
Tom Hanks in Forrest Gump baş rolünü oynadığı film zeka seviyesi 75 olan bir adamı ele alıyor.Zeka seviyesi nedeniyle devlet okullarına bile girmeye zorlanan Forrest Gump zamanla oldukça çetin başarılara imza atar.
Filmi izlerken kimi kısımlarında kendimi saf bir şekilde sırıtırken buldum kimi kısımlarında da gerçekten çok duygulandım.Hayatta imkansız olan hiçbir şey yoktur.Forrest Gump ın çok düşük olan zeka seviyesine karşın kazandığı başarılar bize bunu gösteriyor.
Ve izledikten sonra anladım ki Forrest Gump zeka seviyesine rağmen bir çok kadının kayıtsız kalamayacağı bir erkek.Biraz saf olmak iyidir :))
Kesinlikle tavsiye ediyorum.
Filmi izlemek istiyorsanız tık tıkk.. :))
Daha önce tam bir johhny depp hayranı olduğumu yazmıştım.Bu film de aylar öncesinden araştırıp izlemeye karar verdiğim bir filmdi.Hemen izlemek istediğim için internetten baya bi aramama rağmen bulamamıştım.Sonra da aklımdan çıkmış.Geçenlerde D&R a gidince aklıma geldi ve hemen kaptım DVD sini. :)) Aylardır izlemek istediğim filmi şans eseri tam da johhny depp in doğum gününde izledim!! :)) Aslında bu postu onun doğum gününde yazmak istemiştim ama birgün gecikmeli yazıyorum.
bknz: 09.06.1963 Doğum günün kutlu olsun johhny depp!!!
Wade Cry Baby Walker okuldaki en azılı öğrencidir.Küçük bir gözyaşı damlasıyla bütün kızları.özellikle de zengin ve güzel Alison Vernon-Williams'ı (amy locane) deli edecek karşı konulmaz özelliklere sahip cool,kötü çocuk rolünde harikalar yaratıyor.Alison,Wayde'nin peşinde kontrolsüz bir şekilde rock müzik,hızlı arabalar ve kadınlarla dolu bu dünyaya doğru çekilecektir..
27 lik johhny den uygulamalı french kiss dersi veren,zengin kız fakir çocuk aşkları ile dalga geçen,çok yaratıcı karakterlere sahip,çok güzel müziklere sahip 1990 yapımı john walters imzalı absürd-müzikal-komedi-romantik türlerin hepsini bünyesinde bulundurarak rekor kırmış bu filmi izlemeniz tavsiye olunur :))
''Filmin bazı sahnelerini aşağıdaki videolarda bulabilirsiniz.İzleyin! Eğleneceksiniz ;)) ''
Bugün eve giderken oturduğum yere yakın bir parkın yanından geçiyordum.Uzaktan bir kız gördüm.Yere bir şeyler yazıyordu.Tabi çok önemsemedim.Zaten kulaklığımı takmışım kafamda binbir düşünce yürüyorum..Kız ben onun bulunduğu yere gelene kadar çoktan başka bir yere gitmişti.Sonra yere baktığımda yukarıdaki resmi gördüm.:)
Gülen bir kız,gülen bir erkek hatta gülen bir güneş ve kalpler... Öylece kaldım.Gerçekten bir taş parçası üzerine aşkın güzel ve kısa bir tarifi.. Bu küçük kız kim bilir ne düşünerek çizdi bu resmi.Dayanamayıp çektim resmini.kaçmaazz :)))
IMDB:8.7/10
1942 yapımı filmin yönetmeni Mıchael Curtiz.
Ahh bu film yok mu bu film :)) Siyah beyaz filmlerin babası diyebilirim.İzle izle tekrar izle,sevgilinle oturup izle,mutluyken izle üzgünken izle her halimde beni başka bir havalara sokar bu film.
Yönetimi ve oyuncuları mükemmel öyle mükemmel ki çekimler boyunca filmin sonunu yönetmenden başka kimsenin bilmediği bir efsane..
Hikaye gerçekçi,etkileyici ve aynı zamanda klişelerin dışında.Aslında hiçbir karakterin göründüğü gibi olmadığını olaylar gözünüze sokulmadan seyrederek farketmek inanılmaz heyecanlı..:)
Filmin konusuna gelirsek:
2.Dünya Savaşı nda Nazilerin Afrika daki işgalleri sırasında yerli halkın
Nazilerle olan ilişkileri,onlara karşı yapılan gizli mücadele ve bu atmosferin arka planında yaşanan büyük bir aşk hikayesi..
Aynı zamanda 'mutlu aşk yoktur.' düşüncesinde vurgu yapan bu filmin unutulmaz caz parçaları da vardır.
A kiss is just a kiss >>dinlemek için tık tıkk :))
As time goes by >>dinlemek için tık tıkk :))
Filmden kareler >>>>>>>
PS: Kesinlikle tavsiye ediyorum mükemmel ötesi !
Her zaman çok farklı rollerde ve hep çok uç noktalarda karakterleri canlandıran Johnny Depp in gençlik zamanlarından bir film.Tam bir Johnny Depp hayranı olan ben,bu filmi izledikten sonra tekrardan 'işte adamım' dedim :))
IMDB PUANI:7.3/10
Filmde,hayalleri olan ve balıklarla diyalog kurmaktan hoşlanan genç Axel,bir akrabasının kendisine gönderdiği iş için Arizona ya gidiyor ve burada iki kadınla tanışıyor.Biri ne yapacağını bilmeyen ama ailesine özlem duyan bir kadın diğeri geçmişe kafayı takmış ve unutmasına izin vermeyen bir üvey evlat.
Anne Elenie ne yapacağı belli olmayan olgun ve güzel bir kadın.
Kızı Grace daha mantıklı biri gibi görünse de sürekli intiharı düşünüyor ve son derece mutsuz.
Zaman içinde Axel in bu iki kadınla yaşadığı ilişkileri anlatan film aynı zamanda çok farklı imgelemelere de sahip.Uçan ambulanslar,balıklar..